16 Ekim 2008

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ??

KUŞLAR
Kuşlar nasıl oluştu?
Milyonlarca yıl önce, yeryüzünde en fazla bulunan hayvanlar sürüngenlerdi. Bunlar, soğukkanlı hayvanlardı. Gövdeleri pullarla örtülüydü. Sürünerek hareket ediyorlardı. Bu devirde yeryüzünde henüz insan yoktu. İlk sürüngenlerden bazılarında kanat ve tüyler gelişti. Uçmayı öğrendiler. İşte bunlar ilk kuşlardı.

Kuşlar nasıl uçar?
Kuşlar havada kalmak için kanat çırpar. Bazı kuşlar ise hava akımlarından yararlanarak kanat çırpmadan, süzülerek uçar. Uçmaya hazırlanan bir kuşun ilk yaptığı şey vücudunu alçaltarak, bacaklarını bükmek ve kanatlarını açmaktır. Sonra bacaklarını düzleştirerek havaya sıçrar. Hemen kanatlarını çırpmaya başlar. Kuşlar, havalanınca yükselmek için kanatlarını aşağı doğru çırpar. Kanat lekeleri aralarından hava geçmesine engel olacak şekilde sıkıca birarada tutar.

Kuşların en önemli duyusu nedir?
Bir kuşun en önemli duyusu görmedir. Kuşların çoğunda koklama duyusu çok zayıftır. Atmacada olduğu gibi, bazı kuşlarda gözler, insan gözünden on kez daha keskindir. Atmacalar avcıdır, gözleri başlarının önündedir. Bu nedenle başlarını çevirmeden avlarını gözleyebilirler.

Kuşlar çevrelerini nasıl görür?
Tohum, tane ve böceklerle beslenen küçük kuşların gözleri başlarının yanındadır. Sağ ve sol taraflarında nelerin olup bitttiğini görebilirler. Besin ararken, düşmanlarını gözlerken her iki tarafa bakabilirler. Gündüz kuşlarlar, renkli gördüğü halde, gece yalnız grinin tonlarını görebilirler.

Kuşlar sesleri nasıl duyar?
Kuşlarda, insanda olduğu gibi ses dalgalarını kulağa yönelten kulak kepçesi yoktur. Kulak delikleri tüylerle örtülüdür. Buna rağmen çok iyi işitebilirler. Yine de kuşların pek çoğu, sesin yönünü kolayca bulamaz. Yalnız, baykuşlar, sesin yönünü iyi bulur. Baykuşların iç kulakları özel bir yapıya sahiptir. Avlarının çıkardığı en ufak sesi duyabilirler.

Kuşlar, nasıl koku alır?
Kuşların çoğunda burun delikleri gaganın tepesindedir. Burun delikleri koku almada değil, solunum için kullanılır. Kuşlar genellikle iyi koku almaz.

Karada yaşayan en büyük kuş hangisidir?
Karada yaşayan en büyük kuş devekuşudur. Devekuşu 2.7 m. yükseklikte ve 156 kg. ağırlığındadır.

Uçan en ağır kuş hangisidir?
Sessiz kuğu uçan kuşların en ağırıdır. Ağırlığı bazen 23 kg.'dan fazladır.
En hızlı kuşDüz uçuşta; kuyruklu kırlangıç saatte 161 km.; yarış güvercini saatte 152 km. Hızla uçabilir. Balık yiyen kuşların hızı saatte 145 km., kuzu kuşunun dalış yaparken hızı ise saatte 128 km.'dir.

Havada en uzun süre kalma rekoru
Kırlangıçlar yaşantılarının çoğunu havada geçirir. Yuva yaptıkları zaman bile zamanlarının yarısını uçarak geçirirler. Havada uyurlar. Uçmayı öğrendiklerinden itibaren yuva yapıncaya kadar asla karaya inmezler. Bu süre 21 ay olabilir.

04 Ekim 2008

Kurt ve 7 Küçük Oğlak


Evvel zaman içinde yaşlı bir keçinin yedi yavrusu varmış. Bir anne çocuklarını nasıl severse o da yavrularını öyle severmiş. Günün birinde keçi, yavrularına yiyecek bulup getirmek için ormana giderken onları çevresinde toplamış:
- "Sevgili çocuklarım demiş; ben ormana gidiyorum. Kendinizi kurttan sakının. Eğer kurt evimize girerse hepinizi kıtır kıtır yer. Bu alçak çok kez türlü kılıklara girer, ama kaba sesinden, kapkara ayaklarından onu hemen tanıyabilirsiniz!" Küçük oğlaklar:
- "Sevgili annemiz, demişler, gözün arkada kalmasın... Güle güle git, güle güle gel... Biz kendimizi koruruz." Keçi melemiş, iç rahatlığıyla yola çıkmış.
Aradan çok zaman geçmemiş. Evin kapısını biri çalmış:
- "Sevgili çocuklar diye seslenmiş, kapıyı açın bakayım. Anneniz geldi, hepinize bir şeyler getirdi."
Fakat oğlaklar kurdun kalın sesini tanımışlar; içerden seslenmişler:
- "Sen annemiz değilsin... Onun sesi hem ince, hem de tatlıdır. Senin sesin kalın. Sen kurtsun!"
Bunun üzerine kurt bir dükkâna gitmiş, iri bir tebeşir parçası satın almış, bunu yemiş, sesini inceltmiş. Sonra geri dönerek yine kapıyı çalmış:
- "Sevgili çocuklar, kapıyı açın bakayım, demiş; anneniz geldi, hepinize ormandan bir şeyler getirdi."
Kurt kapkara ayaklarını pencereye dayamışmış. Oğlaklar bunu görünce yine bağırmışlar:
- "Sana kapıyı açmayız. Annemizin ayakları seninkiler gibi kara değil. Sen kurtsun!"
Kurt yine geri dönmüş, bir fırıncıya gitmiş:
- "Ayağımı bir taşa çarptım demiş; üzerine biraz hamur sürer misin ?"
Fırıncı kurdun ayaklarına hamuru sürmüş. Kurt bu kez değirmenciye koşmuş:
- "Ayaklarıma bir parça un serp demiş." Değirmenci kendi kendine:
- "Kurt yine birini aldatmak istiyor" demiş, un vermek istememiş. Fakat kurt:
- "Dediğimi yapmazsan seni yerim!" diye bağırınca değirmenci korkmuş, hemen bir avuç un alarak kurdun ayaklarına serpmiş.
Bunun üzerine kurt üçüncü kez eve gitmiş, kapıyı çalmış:
- "Sevgili çocuklar, kapıyı açın bakayım demiş; anneniz geldi, hepinize ormandan bir şeyler getirdi."
Oğlaklar bağrışmışlar:
- "Önce ayaklarını göster de anneciğimiz olup olmadığını anlayalım!" demişler.
Kurt ayaklarını pencereye dayamış. Oğlaklar bunların beyaz olduğunu görünce kurdun sözlerine inanmışlar... Kapıyı açmışlar. Bir de ne görsünler?.. Bu giren kurt değil mi? Oğlaklar ne yapacaklarını şaşırmışlar, saklanacak yer aramışlar. Biri masanın altına kaçmış. İkincisi yatağa sokulmuş. Üçüncüsü sobanın içine girmiş. Dördüncüsü mutfağa saklanmış. Beşincisi dolaba girmiş. Altıncısı çamaşır sepetinin altına sokulmuş. Yedincisi de duvar saatinin içine girmiş. Fakat kurt vakit yitirmeden birer birer hepsini yakalayıp tutmaya başlamış. Yalnızca saatin içindeki yedinciyi bulamamış. Karnı da oldukça doyduğu için onu aramaktan vazgeçmiş, çıkıp gitmiş. Evin önünde geniş bir çimenlik varmış. Orada bir ağacın altına sırt üstü yatmış, uyumaya başlamış.
Aradan çok zaman geçmeden keçi anne eve dönmüş. Aman Tanrım! Bir de ne görsün? Evin kapısı ardına kadar açık. Masa, sandalyeler devrilmiş. Çamaşır sepeti paramparça olmuş, yatıyor. Yastıklarla yorganlar yerlere atılmış... Keçi anne yavrularını aramış; hiçbir yerde bulamamış. Birer birer adlarını çağırmaya başlamış. Hiçbirinden karşılık alamamış. Sonunda sıra sonuncunun adına gelmiş. O zaman ince bir ses duyulmuş:
- "Duvar saatinin içindeyim, anneciğim!"
Keçi, yavrusunu oradan çıkarmış. Küçük oğlak kurdun gelişini, öbür kardeşlerinin hepsini yediğini anlatmış. Sonunda dışarı çıkmış. Küçücük oğlak da birlikteymiş. Çayırlığa vardıkları zaman kurdu bir ağacın altında yatar bulmuşlar. Öyle horluyormuş ki, ağacın dalları titriyormuş. Keçi anne kurdu uzun uzun seyretmiş. Karnında bir şeylerin kıpırdadığını, oradan oraya gidip geldiğini görmüş. İçinden:
- "Aman Allahım, yoksa kurdun akşam yemeği yaptığı yavrularım hâlâ sağ mı?" Bunun üzerine küçük oğlak eve kadar koşa koşa giderek makası, iğne-ipliği getirmiş. Keçi anne canavarın karnını yarmış. Daha küçük bir yarık açılır açılmaz oğlaklardan biri kafasını dışarı çıkarmış. Bir parça daha yarınca altısı da arka arkaya fırlayıp çıkmışlar. Hepsi dipdiri sapasağlammışlar. Meğer kurt aç gözlülüğü yüzünden bunları çiğnemeden yutmuş. Hepsi sevgili annelerinin boynuna sarılmışlar. Hoplayıp, sıçramaya başlamışlar. Keçi anne demiş ki:
- "Haydi bakalım, şimdi gidip, taş toplayıp getirin... Uyanmadan şu kurdun karnına dolduralım." Yedi oğlak çabucak taşları bulup getirmişler; kurdun karnını tıklım tıklım doldurmuşlar. Sonra keçi anne çabucak derisini dikmiş. Bu arada kurt bir şey sezmemiş, yerinden bile kıpırdamamış.
Kurt uykusunu alınca ayağa kalkmış. Karnı taşla dolu olduğu için pek susamış. Bir pınarın başına gidip su içmek istemiş. Yürürken oraya buraya kımıldadıkça karnındaki taşlar çarpışmaya, takırdamaya başlamış. Bunun üzerine kurt:
- "Şu acayip işe bak! Karnım bir şeyle dolmuş; Yuttuğum altı oğlak sanki birer taş olmuş!" demiş. Pınar başına varınca suya doğru eğilip içmek istemiş. Gel gelelim, karnındaki taşların ağırlığı yüzünden suya yuvarlanmış. Bağıra bağıra boğulup gitmiş.
Yedi oğlak bunu görünce koşa koşa gelmişler:
- "Kurt öldü! Kurt öldü!" diye bağrışmışlar. Anneleriyle birlikte pınarın çevresinde hoplayıp dönmüşler.